Arı sütü
Arı sütü ve diğer arı ürünleri son yıllarda oldukça yaygın olarak incelenen ve kullanılan ürünler. Eskiden bu zamana kadar şifalı olduğu bilinen bu ürünlerin bilimsel metotlarla incelenebilme olanaklarına kavuşmuş olmamız bazı tabiat sırlarını da aydınlatma imkanı sağlıyor.
Arısütü, fiziksel performans ve anti-aging
Prof.Dr. Erdem Yeşilada Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
Bal, balmumu, arısütü, propolis, arı poleni ve arı zehiri günümüzde tekrar popüler hale gelen “arı ürünleri”. Basit bir şekilde belki ekmeğimiz üzerine sürerek yediğimiz bal ve diğer arı ürünleri aslında büyük bir emeğin, uğraşın sonucu. Aslında arılar âleminde her kovanda tam bir toplumsal kast sistemi hüküm sürüyor.
İşçi arılar ile kraliçe arı arasında herhangi bir genetik farklılaşma söz konusu değil. Sadece arısütü olan gözlerde yetişen arı kraliçe oluyor; diğer binlercesi ise işçi arı olarak kısa yaşamları boyunca çalışıyorlar.
Arısütü işçi arıların başın iki yanında bulunan bezlerden salgıladığı ve kraliçe arının farklılaşmasını sağlayan özel bir besleyici ortam.
Kısa yaşam süresine sahip ve döl veremeyen verimsiz işçi arılar ile karşılaştırıldığında kraliçe arı daha uzun yaşam süresine (on misli daha uzun yaşam, 2 yıl kadar yaşayabiliyor), gelişmiş cinsel salgı bezleri (günde 2000 yumurta yumurtluyor) ve beden yapısına sahip. İşte bir arıyı bu derece geliştirerek kraliçe arıya dönüştüren özelliği nedeniyle arısütü yüzyıllar boyunca insanların ilgisini çekmiş, fiziksel ve cinsel gücü desteklemek ve uzun yaşam için “anti-aging” olarak kullanılmıştır.
Arısütünün içerisinde başlıca bileşenler olarak proteinler (%12-15), karbonhidratlar (%10-12),
lipitler (%3-7), amino asitler, vitaminler ve mineraller bulunduğu yapılan analizler ile ortaya konulmuştur. Peki, bu bileşenler içerisinde acaba hangisi veya hangileri bu farklılaşmayı sağlıyor?
Bu konuda yapılan bir araştırmanın sonuçları bilim dünyasında en önemli dergi olarak kabul edilen NATURE dergisinde 2011 yılında yayımlandı. Bir Japon araştırıcı olan Dr. Kamakura tarafından yapılan çalışma gerçekten hayranlık uyandırıcı, bence MÜKEMMEL!
Çalışmada kraliçe arıyı veren arısütü oda ısısında bekletilerek içeriğinde meydana gelen değişim izlenmiş. Sonuçta birkaç proteinin bu süreçte bozunduğu tespit edilmiş.
Yapılan analizde 57 kiloDalton molekül ağırlığına sahip bir proteinin kraliçe dönüşümünü sağladığı anlaşılmış ve bu protein “Royalaktin” olarak adlandırılmış. Araştırıcı ayrıştırdığı bu maddeyi daha sonra kraliçe arı vermeyen normal bir ortama koyduğunda larvanın kraliçe arıya dönüştüğünü görmüş. Diğer taraftan, biyoteknolojik olarak sentezlediği yapay royalaktinin de benzer şekilde larvadan kraliçe arı oluşturmuş.
Çalışmada ilginç olan diğer husus, royalaktin maddesi meyve sineklerinin (Drosophila) gelişim ortamına ilave edildiğinde meyve sineklerinin hızla gelişerek yaşam süresinin uzadığı ve bedenen daha büyük hale geldiği gözlenmiş. Araştırıcı daha sonra royalaktinin ne şekilde sinyalleştiğini araştırmış.
Aslında bu kadar kolaylıkla anlattığıma bakıp da “ne var bunda!” demeyin; protein kimyası çalışmak zor bir konu. Şüphesiz cevaplanmayı bekleyen daha birçok soru var, ama Kamakura bu yolda önemli bir adım atmış. Acaba benzer bir protein insanın yaşlanmasının geciktirebilir mi? Kim bilir, bekleyip göreceğiz!
Arısütünün insan sağlığı üzerinde etkileri nedir?
Sağlıklı gönüllülerde arısütünün uzun süre uygulanması ile ne gibi etkiler görülebilir? Japonya’da yapılan randomize ve plasebo kontrollü bir klinik çalışmanın sonuçları yeni yayımlandı.
Altı ay boyunca 61 gönüllüden 31’ine günde 300 miligram arısütü veya 30’una 100 mililitre plasebo içecek verilmiş.
Uygulamanın başlangıcında ve altı ay sonunda yapılan biyokimyasal analizler ile değişim değerlendirilmiş. Sonuçta alyuvar sayısında artış sağlandığı, açlık kan şekerinde düşme sağlandığı, özellikle testosteron seviyesinde artışa bağlı olarak testosteron/dehidroepiandrosteron sülfat (DHEA-S) oranında çok belirgin bir artışın sağlandığı gözlenmiş.
Ayrıca beyin sağlığına yönelik testlerde (SF-36) dikkati çekici bir gelişme tespit edilmiş. Bu bulgular, özellikle DHEA-S’den testosterona dönüşümünü hızlandırması ve kan hematokrit değerlerinde sağladığı artış oldukça önemli.
Kaynak site: www.pharmetic.org